Monday, November 26, 2007

Ey Rabbim! Benim ilmimi artır

Peygamber Efendimizin Duası:
"Rabbi zidnî ilma"

Ey Rabbim! Benim ilmimi artır. Taha 114

Bugun Ölüm bir başka güzel geldi bana

Bugun Ölüm bir başka güzel geldi bana
Her bir sevdanın arkasında buğulu bir bakışın edasıyla baktım ölüme,
Bugun Ölüm bir başka geldi bana,
Sessiz sedasız bir akşam fısıltısı oldu kollarımda,
Bugun Ölüm geldi bana,
Terketmenin erdeminden bahsetti herşeyi,
Bugun Ölüm bana,
Bir başka anlattı kendisini sevenlerini,
Bugun Ölüm,
Hergünün Ötesindeydi, bütün görünmezliğinin gizeminde,
Bugün,
Anladımki Yaşamı sevdirendi ve özlemini hasretini içimizde bir başka yaşatandı ölüm,
Bir kardeşini kucaklarcasına sarıldığımız,
Bizi bize tanıtmaya çalışan bir arkadaştı.
Özgür Mavituna

Friday, November 23, 2007

Ey Rabbim! Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma

"Rabbi fela tec'alnî fil-gavm'iz-zalimin."

Ey Rabbim! Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma.- Mü'minun, 94

Friday, September 14, 2007

Bir Şirket anatomisi :)


Bunların gerçek olması da ayrı bir espri katıyor :)

Wednesday, August 29, 2007

Tuğla teoremi

Bir camı açık bir odaya 100 kadar tuğlayı belli bir şekilde dizili bırakın.
Daha sonra odaya 2 veya 3 aday gönderin ve kapıyı kapatın.
Onları kendi hallerinde bırakın ve 6 saat sonra odaya giderek durumu analiz edin.
Eğer tuğlaları sayıyorlarsa
Muhasebe bölümüne yerleştirin.

Eğer tuğlaları tekrardan sayıyorlarsa
Denetçiler bölümüne yerleştirin.

Eğer odanın her yanına tuğla saçmışlarsa
Mühendisliğe yerleştirin

Eğer tuğlaları garip bir düzende sıralamışlarsa
Planlama bölümüne yerleştirin

Eğer tuğlaları birbirlerine atıyorlarsa
Operasyonlar bölümüne yerleştirin

Eğer uyuyorlarsa
Güvenlik bölümüne yerleştirin

Eğer tuğlaları parçalara ayırmışlarsa
Bilgi teknolojileri bölümüne yerleştirin

Eğer boş boş oturuyorlarsa
İnsan kaynakları bölümüne yerleştirin

Eğer birçok farklı kombinasyon denediklerini söylüyorlar ama bir tuğlayı bile yerinden kıpırdatmamışlarsa
Satış bölümüne yerleştirin

Eğer odada değillerse
Pazarlama bölümüne yerleştirin

Eğer camdan boş boş dışarı bakıyorlarsa
Stratejik planlama bölümüne yerleştirin

Ve son olarak
Eğer biribirlerine bir şeyler anlatıyorlarsa ve tek tuğla bile yerinden
oynamamışsa
Onları tebrik edin ve Üst yönetime yerleştirin.

Saturday, June 16, 2007

Sıkışmış bir an

bugün anlatacak şeylerim olsun isterdim,
Durmuş bakarken gözlerinin içine,
Sıcaklığında bütün anıların,
Kollarımda dolaştırdığım her anın,

Bİr şeyler olsaydı da dağıtsaydım bütün konuları,
Keşkelerde ki sığınmışlığımdan
Sendeki yokluğumdan,
Var olmaktaki hafiflik,

Anlatamadığım anlarım olsaydı,
Gizemlerin den bir gömlek,
aynaya baktığımda tanıyamasaydım kendimi,
bir anı olsaydı sende beni bulacağım,

herşey herşeye rağmen,
kim ne nerde olursa olsun,
yokluk veya varlık
Kim olduğumuzun makaslardaki sesleri,

her bir sesin mana daki yeri,
manaların kelimelerdeki dansı,
her bir anlamın kayıplara karıştığı,
bir asma nın üzerindeki üzüm,
yazın bittiğini en tatlı şekilde anlatırken bize,

geleceğin ne de geçmişin,
anların ne de kayıpların,
solmuş bir gülün kitapla olan aşkı,
ve her bir kelimeye söyledikleri
anlatabilseydim bu kadar da zor olmasa gerek.

Anlayabilseydim her bir hayatın dalgalardaki köpürmesinin,
kısa tarihcesini.

Tuesday, May 22, 2007

Bir gün

bir gün sadece o gün olduğu için değiştiğini anlamayacağımız başka bir günün çağırılarına uymayan düzensizlik içindeki kaosun bir bütününü oluşturur

Tuesday, May 15, 2007

Bir anı olsa bir yazı olsada anlatabilse

Bir günün ardından diye başlayan bir hikaye,

Aslında her günün kendine has bir hikayesi olur size sıradan bir hikaye anlatmak isterdim.

Ama bugün değil.

İsteklerimizin kursağımızda olmasının sebebleri varmıdır, varsa ne diye kursağımızdadırlar,

Yaşamaya alışmak için gereken şeylerin bir listesi olsaydı inanın benim için içerik problemi pek olmayacaktı,

Yine sıradan olmayan herşeyin dışında kalmışlığımı bulmaya çalışırdım, ve herbir normalin insanlara niye anormal geldiğini anlamaya,

Esasında diye balğayıp ahkam kesmek, bir zırvanın noktasında takılmak,

Herşeyin yemişim abi ben bunu tribinde yaşamak,

ve anlamaya çalışmamak hiçbirşeyi yeni anlamlar katmayıp tekrar ve tekrar.

Gözümüzün oyunu mu acaba bütün yaşadıklarımız,

Çabalamak boşuna mı,

ne niye neden nasıl nerde kim

kimim ben sorusunu niye sorarım ki kendime,

bana benden daha yakın olan ne,

içimdekini hissetmeye çalıştığımda niye karşıma çıkıyor hayallerim,

kaybolmuşluk isteği çokmu bize,

Güneşin her batışında yeniden doğan her şeyin farkında olmak mı zor,

Yoksa güneşin tekrar doğacağını sanmakmı,

Bir zamanın dilimlerindeki bir parıltı olduğunu sanmak,

Parlayan bir izin geçmişin de yaşamak,

ve herbir hayalin insanların ve herşeyden önemlisi kendinin takipcisi olupta,

beklemek,

Yine aynı soruları sormak kendi kendine,

yaşamın bir parçası olmak devingenlikte dönüp durmak,

Mevlanaya özenmek ama ayrılık acısı çekmeyi istememek,

her bir kelimede herşeyi anlatmaya çalışmak,

anlaşılma niye nasıl neden,

yine bir günü bitirmek sanki yeni bir güne başlıyormuşcasına,

Sevgiyle dünyaya bakarken niye nefret eder insan kendinden,

Herşey den bir parça bulupta içinden,

içinden çıkılmaz sandığın bir kapı var sadece,

duvarları tavanı çatısı olmayan bir kapı,

niye beklerler o kapının ardında çıkıp gitmezler,

düşünürken farkedersiniz bir kapıda sizin önünüzde vardır,

ve dışarıya bakıp insanların niye çıkmadığını düşündüğünüz,

Kapılardan bir tanesidir o,

Hayatın size sunduğu her bir anın içinde bulunduğu,

Bağlamların başkalaştığı her başkanın yeni bir başka olduğu

her açtığınızı zannettiğinizde tekrar içeri girdiğiniz kapımız,

bıraksak ne güzel olur olmayan duvarları tavanı çatıyı,

tekrar düşünmesek emeklediğimiz günlerdeki gibi,

temiz ve saf dünyamıza geri dönsek,

her bir diretilmişliğin direnişini bırakaraktan,

ve tekrar düşünsek bir kar tanesinin rüzgardaki hayatını,

ışkla buluşup eriyip gitmesini,

ve tekrar semaya dönmesini,

bir bulut olup yağmur olmasını bir canda can bulmasını...

Thursday, April 19, 2007

Maymunluk

Asya'da maymun yakalamak icin kullanilan bir cesit tuzak vardir. Bir hindistancevizi oyulur ve iple bir agaca veya yerdeki bir kaziga baglanir. Hindistancevizinin altina ince bir yarik acilir ve oradan icine tatli bir yiyecek konur.


Bu yarik sadece maymunun elini acikken sokacagi kadar buyukluktedir, yumruk yaptiginda elini disari cikaramaz. Maymun, tatlinin kokusunu alir, yiyecegi yakalamak icin elini iceri sokar ve yiyecegi kavrar, ama yiyecek elindeyken elini disari cikarmasi olanaksizdir. Sikica yumruk yapilmis el, bu yariktan disari cikmaz. Avcilar geldiginde, maymun cilgina doner ama kacamaz.


Aslinda bu maymunu, tutsak eden hicbirsey yoktur. Onu sadece onun kendi bagimliliginin gucu tutsak etmistir. Yapmasi gereken tek sey elini acip yiyecegi birakmaktir. Ama zihninde acgozlulugu o kadar gucludur ki, bu tuzaktan kurtulan maymun cok nadir gorulur.

Wednesday, April 11, 2007

PARAVANYA VE DOSTLAR

ASELSAN'DAKI SIR ÇÖZÜLDÜ*

Bir süre önce ASELSAN da görev yapan üç Türk mühendis kısa aralıklarla ilginç şekillerde öldüler. Kaza, intihar vs.



Bunu hatırladıktan sonra aşağıdaki yazıyı okuyunuz.



Bundan bir kaç yil öncesine kadar F-16 üretim merkezi TAI de uçaklarin dost-düsman tanimlamasini yapan elektronik sistemi, bir tane bile Türk mühendisin giremedigi bir bölümde üretiliyordu.
Bu sistem Türk F-16 sinin bir uçak ile karsilastiginda karsidakinin dost mu düsman mi oldugunu pilota iletiyordu.

Yalniz burada bir sorun vardi.

Bir Türk F-16 si stratejik kadim dostkarimizdan (!) PARAVANYA, YALAYANYA veya YALAKANYA uçaklarindan biri ile karsilastiginda onlari DOST görüyordu.
Bu da bir savas halinde *Bu kadim dostlarimizin (!) bizi sinek avlar gibi avlayabilmesi anlamini tasiyordu.*



Aselsan mühendisleri 6 ay gibi kisa bir sürede PARAVANYA tarafindan bize güdülen bu uçak tanima sisteminin hakimiyetini lehimize çevirmeyi basardi. *PARAVANYA'nin yillarca çalisarak kurdugu tezgah, dahi Türk mühendisleri tarafindan kisa bir zamanda bertaraf edilmisti.*

İşte yukarıda bahsedilen üç Türk mühendis bu işi çözen mühendislerdi.


Kadim dostumuz (!) PARAVANYA, sadece uçak tanima sistemini elinde tutma kozunu elinde bulundurmuyordu.

Bundan daha vahim ve önemli bir kozu var:
PARAVANYA, herhangi bir savas veya askeri operasyon sirasinda kendisi tarafindan satilmis veya modernize edilmis elektronik sisteme sahip uçak,
helikopter, tank, zirhli birlikler, izleme sistemleri gibi hayati araçlari *UYDUSUNDAN VERDIGI BIR EMIR ILE SAF DISI BIRAKABILIYOR.*


Yani, kendi yaptigi bu elektronik sistemler istendigi anda uzaktan kumanda misali uydulardan kontrol edilebiliyor.

Bu Türk Ordusunun savas baslamadan yenilgisi anlamina geliyor.


Iste 3 dahi mühendisin katlinin nedeni :

Aselsan mühendisleri, uçak tanima sistemlerinin *MILLILESTIRILMESI* konusundaki basarisindan sonra, benzer bir basariyi bu PARAVANYA güdümlü
elektronik sistemlerinin kontrol disi birakilmasi, uydu müdahalesini bertaraf edecek yeni elektronik sistemlerin gelistirilerek silahli gücümüzün *MILLILESTIRILMESI* için çalisiyorlardi. Bunlardan 3 gencimiz kadim dostumuz (!) tarafindan *SEHIT *edildi.

Dostumuz PARAVANYA nin gizli servisleri bu sistemi guneydoğudaki çalısmalari islerine gelmeyen *ESREF BITLIS PASA'NIN SEHIT EDILMESINDE DE* kullanmisti.



Hergun, "Ruzgarda yanlışlıkla eteği açılan kasarlanmis mankenin son aşkı, Türkücünün gayrı meşru çocukları, Şermin in Hicran la kavgası, Popstar, Kimin eli kimin cebinde, diziler, diziler " gibi programları ekrana getiren veya sayfa sayfa yazan medya bu çok büyük olaydan neden bahsetmez?

Çünkü yazamaz ve yazmaz.

Bu programlarin amaci da bu zaten, dikkati baska tarafa cekerek ulkemizi adim adim ele gecirenlere yardimci olmak, onlarla isbirligi yapmak.


Uyumaya devam etmek isteyenler, *UYUMAYA DEVAM EDIN!*
--
Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz

Tuesday, April 03, 2007

İlk Delikanlı : ADEM (A.S.)

'Ey zindanda bir gece geçirmemiş dost, güneşe doğru çılgın koşuyu yapacak çocuk olabilir misin?'

***
Adem ki, ilk delikanlıdır: varlığın derin uykusunun ortasına konulmuş ilk uyanıklık aynasıdır. Melekûtiyetin süt liman gölünde halkalanmalar doğurmak üzere fırlatılmış ilk taştır. Teslimiyetin duru göğüne kıpırtılar taşıyan, fırtınalar taşıran ilk ayartı fiskesidir. Hatanın ve günahın kuyusuna ilk sarkıtılan kurban yahut kahramandır. İsyanın ateşine değen ilk ten Adem'indir. Sükûnetin göğsüne sokuluveren ilk kanlı ihtiras Adem'in yüreğinde alevlenmiştir. Unutuş uykusuna düşen ilk düş Adem'in gözlerinden kaçmıştır. Tehlikenin koynuna atılan ilk masumiyet Adem'in gönlünden sürgündür.

Adem, kötülüğü isteyen, yanlışa meyleden, hataya heveslenen nefsin ete kemiğe bürünmüş ilk hâlidir. Kaygan bir zeminde dik durmanın, yokluğun kıyısında düşmeden var olmanın ruhtan heykelidir. Hataya meyilsiz, yanlışa gönülsüz meleklerden daha riskli bir yerdedir. Risk almıştır. Kazanmıştır. Kazanamayabilirdi de... Kaybedebilmeyi göze alarak kazanmanın ilk örneğidir. Kaybetmekten korktuğu için kazanmayı da baştan kaybeden, düşerim diye umut kanatlarını hiç açamayan ürkeklerin, pısırıkların, üşengeçlerin, tembellerin durduğu yerde değildir Adem [as].

***

'Ey yükseklerden büyük seslerle düşen su, bu yalçın kayalara bir şelâle borçlu olduğunu biliyor musun?'

***

Masumluğun sükûnetini tel tel yırtıp atan ayartının şiddetini ilk göğüsleyendir Adem. Teslimiyetin dikişlerini dişleyerek koparan söz dinlemez aldanışlara ilk dolanandır. Kalbini yeryüzü depremlerinin sarsıcılığında öndersiz, rehbersiz, örneksiz olarak, duru, diri ve doğru kılabilmiş bir kalenderdir. Habersiz ve amansız geliveren hüzün yangınlarında yanıp da bize serin güller gibi teselliler devşirebilmiş ilk yürekli adamdır. Hiçliğin kuytularına sarkaçlanan sözünü, umutsuzluğun karasına yuvarlanabilir yakarışlarını, ezilmiş bir gül gibi yerden kaldırıp rahmetin dudağına yeniden ve ebediyen yanaştırabilmiş yorgun ama mütebessim bir delikanlıdır.

***

'Ah, düşüşsüz insan! Benden övgü bekleme. Düşüşün tadını almayan insan! Senin yücelerin, serinliğinden ve arılığından ne haberin vardır?'

***

Hata edebilirliğin buzdan zemininde ayağı ilk sürçen, günahsızlığını utanışın avucunda kanatarak kurban eden ilk delikanlıdır. Övülmenin bencillikler büyüten tadını ilk tadan odur. Bencilliğini ve benliğini övgünün ayartmasından tövbesiyle çekip alabilen mahçup edalı bir delikanlıdır. Başarıların ve zaferlerin insanı kalbinden sürgün eden amansız rüzgârına direnebilmiş olgun bir delikanlıdır. Hatasını nefsinin hevesine mazeret edinmeyecek kadar diridir. Hatada ısrar etmemenin billûr avizesi olarak asılı durur uykularımızın üzerinde. Hata ve günahı, rahmet ve şefkatten uzak düşmeye bahane etmeyecek kadar da umutludur. Mahcubiyeti avucunda yakıcı kor gibi düşürmeden tutabilmenin kan kırmızı lekesi olarak yapışıktır hüzünlerimizin yakasına.

***

'[Ey] ruh gecesinin yedi katlı karanlığına batmamış yürek! Sana ışıklar ve aydınlıklar ne der?'

***

Sınanmamış aşkların naylon olabileceğini fısıldar bize Adem. Uzaklığın ve ayrılığın girdabında, dünyanın tuzaklarında yeniden inşa eder aşkı. Havva'sını hevasına satmamanın inceliğini yeniden çizer cennetten yediği sürgünle. Sarp yollara uğramamış sevgilerin düz ovadaki performansından şüphe duymayı öğretir bize. Küstürmüş, küstürülmüş bir kalple, utançlı bir yüzle, aşağıların aşağısına düşebilecek 'adam'lığımızı yücelerin yücesine acıyla ve sancıyla yeniden çıkarabilmiş, çilekeş ve yiğit bir delikanlıdır. Hasretle örselenmemiş vuslatların tat vermeyeceğini hatırlatır, ayrılık rüzgârı yememiş kavuşmaların sığ kalacağını belletir bize. Mecnun'un bile sınanmadığı delilikleri yırtarak varır sevdiğinin yüzüne. Ferhat'ın sabrını da delip geçecek dağlar dolusu uzaklıkları eritir de öyle varır Şirin'ine.

***

Çamurdan yoğrulmuş 'adem'in, çamura bulanmış umutlarını 'insan'ın kalbine yorularak yeniden taşıyandır delikanlı Adem [as]. Sınanmış olarak seçilmiş olmanın kristal zaferidir.

(*) Tırnak içi ifadeler, bilge şair Sezai Karakoç'un Yitik Cennet'inden emanettir.

Senai Demirci

Wednesday, March 28, 2007

İnternet Download edilebilirmi?


Evet arkadaşlar edilebilir. yukarıda da ispatı var yeterince disketiniz varsa tamamdır bu iş.

Wednesday, March 21, 2007

John Backus

John Backus dünyanın ilk yüksek seviyeli programlama dili Fortran'ın ana tasarımcısı ve geliştiricisidir. bağlam bağımsız (context free) gramer'leri ifade etmekte
kullanýlan BNF'de (Backus & Naur Form) de onun ismi var. Ayrıca Backus
fonksiyonel programlama modelinin de öncülerindendir.

başımız sağolsun

Friday, March 16, 2007

Hafta Sonu Sıkıştırılmış zaman Hatası

Dua edin kendimi bulmam için, yeniden doğmak için, yeşil kırlarda koşmak için,

nerede ne zaman kiminle ne farkeder özgürlüğü koklayamadıktan sonra, hayat la buluştuğumuz anlarda kaldığımız bir yalnızlık ve kaybolmuşluğun hafifliğinde yeniden bulmak, bulmak ve kaybolmak zihinlerde
bulmak kendimizi ve boyutlanmak soyutlanmışlıktan,
başka bir soyutluğa....

Tuesday, March 13, 2007

Bir gün ve dahası

Yine gelen ve geçenlerin sayıldığı,
Kimseyle paylaşılmadığı bir gün,
Bozuk bir telefonun faydası varmıdır diye,
Düşündüren bir gün,
İletişimsizliğin sayıldığı,
İşlerin yayıldığı,
Kendime sorduğum her sorunun yüzümdeki yansıması,
Kaybolmak istemenin lüks olduğunu anlarsınız öyle bir günde,
Yaşamak ve geçen her şey,
birden gözünüze ilişir,
görmekten geçersiniz,
duymak yarımdır,
kabukta takılı çalar saat misali,
geçen bir gün işte,
yeniye olan özlemin sevdası var bir yerinde,

Tuesday, March 06, 2007

Küresel ısınma üzerine

Küresel ısınmanın hikayesi. havalar ısınmış mış, ozon patlamış mış bi yaygaradır gidiyor. Aksini iddia edenler aforoz edildiği bir de yarışması var.

Eee madem küresel ısınıyoruz bunun sebebi olarak gösterilen şeyler nelerdir?

Bu sebeb gösterilen şeylerin artmasımı mesele yoksa bunları başkalarının kullanmasımı.

Yada her şey kelebek etkisi mi? Yani dün çakmak yakmıştım onun etkisiyle hepimiz yanacağız mı?

Thursday, February 15, 2007

Anlamsızlığa Yüklenme

Herkes yaşadığı hayatın anlamsızlığına anlam katmakla meşgulgen arada biri kaybolmuş kime ne ..

Ama insan istediği kadar mana yükleyebilir hayata, hayata ve yanındaki hayallerine ve yaşanmışlığa. Her şeyin bir şeyle ilişkili olup, hiçbir şeyle bağlantılı olduğunun sırrına erer insan ve yine de mana kaybolmaz derinlerde saklıdır tüm saflığa rağmen.

Wednesday, February 14, 2007

Kişisel dürtünün kapalı izdüşümü

ayak parmakları üzerinde dikilen,
yere sağlam basamaz.
bacakları açık ayakta duran,
ileriye gidemez.
parlaklık dileyen,
aydınlanamaz.
önemli kişi olmak isteyen,
göz kamaştıramaz.
kendini öven,
işini yapıp bitiremez.
üstünlük taslayan
yücelemez.
tao için, mutfak artığı,
ya da azmış yara gibidir o.
bütün yaratıklar tüksinir ondan.
onun içindir ki: tao'su olan,
böyleleriyle oyalanmaz.
ben yazmadım kaynağınıda bilmiyorum vesselam

Saturday, January 27, 2007

Körlük

İnsan sevdiklerine karşı neden kördür acaba neden hatalarını görmez oysaki insanın hatalarımızı yüzümüze vursak bile kırılmayacağımızı bilsek bile göremeyiz.

Hayata serbest bakış yapmanın zamanı geldi galiba :)

Monday, January 22, 2007

Biraz da Tevazu,

Biz kardeşlik türkülerini metalika ruhuyla yaşatmaya çalışan bozuk akor sazlarıyız.

Thursday, January 18, 2007

Nereye Kadar Ne yapılabilir,

Hayatımızın eksenlerini kimi zaman kırarız, yırtarız kimi yerde kimselerin duymamasını umduğumuz kendi derinliklerimiz de.

Nereye kadar fedekarlık yapabiliriz. Kim olduğumuzun önemi varmı, yada nerede.

Ölmek kendini öldürmek ruhundan ayrılmak ve onu yakabilmek midir fedekarlık.

Niye, Neden leri düşünmekmi dir yok sa düşünmemek mi?

Sevgi fedekarlık ister, herkes fedekarlık ister. Sevgi herkes mi dir?

Bişeylere başlamanın sebebleri gerekirmi hayatta, bulmak lazım mı nedenleri nasılları?

Sorularla doldurmak hayatı ve yaşamak sorgusuzca,
duyabilmek yanılsamaları
her anında ölümün, sevdanın,
başlamak yeniden yinelenlere,
tekrardan alışmak belki de,
sınırsızlığın dayanılmazlıklarına,
her günü tekrarlamak birbirinr benzemeyen karelerde
ve sevmek
ve...
bir günün getirdiklerini beklemek,
ve gitmek onunla,
kimseyle gidemeyeceğiniz, boyutsuzluklara,
tekrar dan gitmek ve yenilenmek
bir denizin üstünde gezinmek ıslanmadan,
toprak altın gümüş ne farkeder hepsi aynı aslında,
farkına varabilmek yokluğun varlığındaki sessizliğin de.
dinleyebilmek ruhunun derinliklerini
söylemek kelimelere sormadan herşeyi,
ve yaşamak sınırlarında hayatın
kollarında bulmak sukuneti,
yaşaran gözlerin sevdalarında,
aramak, içinde olanları ve yaklaşmak bir adım daha,
bir adımın tıkırtısında heyecanlanmak,
hissetmek,
ve duymak heryanında o huzuru,
yavaş ve derinden,
bir masal olmak,
dil ile söylenemeyen,
anlatılamayan,
duyulamayan,
bir sisin ortasındaki susuz bir aynada,
kendini görmek ve barışabilmek,
ve yaşamak içinde her şeye rağmen,
herşeye karşı gelerek.

Wednesday, January 03, 2007

Anın Getirdiği Kenardan Çıkan

Evet, kitap okumaktan hoşlanırım ama şu yazar bu yazar diye bir takıntım olmadı.

Küçük İskender'in "www.siir.gen.tr/siir/kucuk_iskender/" bir sayfasını buldum vatandaş bizim tayfadan sayılır

Nick Cave Dinliyordur büyük ihtimal ölüm ise yaşanılacak yegâne son tecrübe gözüyle bakar gibi resimleri de harika bu sayfadaki

Bir daktilo önünde arkada sırtı dönük bir bayan ve o sigarasıyla eğer resimde poz vermiyorsa onu bizim club a alabiliriz :)

Şiirleri de enteresan bir iki kere değil de içine girerek okumak lazım gibi duruyor.

Monotonluktan ziyade bunun ile alakalı bir film alıntısından bahsedeyim

"kahramanımız bir kovboy zengin insanlara kovboy tecrübesi yaşamaları için dağların arasında onlara refakat eder kuul bir kovboy hiç evlenmemiştir.

Böyle bir grupla geçer maceramız filmin başrol oyuncusu bizim kovboy a sorar hiç âşık oldun mu diye kovboy anlatır

Bir gün gün batımında tarlada çalışan bir bayan gördüm güneş tam arkasındaydı bütün güzelliğiyle karşımdaydı rüzgâr saçlarını okşayıp geçiyordu işte o zaman âşık oldum der.

—Peki, onunla tanıştın mı diye sorunca

—Hayır der ama ben ona hala aşığım.

Tyler

Oynamayacağım artık mağaramdan gitmeni rica etmiştim ya istediğin zaman gelebilirsin :)

Sevgiliye,

Yaşamak değildi bu sessizce,

Haykırmak geliyordu içimden,

Ağzımdan çıkan kelimeler havada kaybolması korkusu vardı içimde,

Her an duymak istediğim her zaman havada dolaşmasını beklediğim,

İstekler sınırları zorluyordu,

Yetmiyordu hiçbir şey,

Hep daha fazla hep imkânsız,

Yıkıyordu içten içe,

Her şey mümkün olacak gibiydi,

Her istediğimiz,

Her düşündüğümüz,

Ayrı bir dünyada birleşip tek olma arzusu.

Sevmek çılgıncaydı,

Anlamlar kazandırmak mantıksız,

Anlaşılabilir mi ki?

Duygulara dokunup şekil verme isteği,

Her şeyin basitliği karşısında,

Yokuşlarda yürüdüğünü sanmak

Düz yollarda engelleri aşmaya çalışmak,

Yüklenmeye çalışmak bütün yükleri,

---

Salkımların Yelkeni

Sanırım kendimden kaçamıyorum
Ne zaman sussam benimle konuşan kendimden
Hayata bakışım kendimle
Kendim yalnızlığımın arkadaşı
Yalnızlığımla beni baş başa bırakmayan
Yavaş ama derinden ,
benim bütün hilelerimi bilen,
Kendim Beni kendine çekiyor ,
belki teslim olmam gerek kendime,
Özgürlüğümü aramak belki,
Kendimdedir,
Bir barış ve sessizlik ,
Kendim olabilmenin sessizliği,
Düşüncelerimi bilen biri kendim,
düşündüklerimi,
Beni korkutan da bu olsa gerek ,
Her bir kaçış onu bırakmak istercesine ,
Ama O bunu da biliyor,
Nereye kaçtığımı da,
Gittiğin Adresi kâğıda yazıp,
Bir daha görüşmeyelim demek gibi,
Kendimin adresi bende ,
Bende ondayım,
Acılarım sevinçlerim,
Aklim ve o,
Biz beraber yasamayı öğrenemedik.
İster istemez beraber yaşasak ta.
..

Sıkışmışlık

Zamanın sensizliği kazandığı andır.

Hayat Koşturmaca ve Yaz geliyor Hikayesi

Gecenin bir vakti ihtiyarlar oturmuş aralarında konuşuyorlar, herkesin kendine has hikayelerinin olduğu bir akşam, işin içinde şeytanda var ve hepsinden yaşlı olan tek bir şey var fikirler.

Kafalarda dolaşan fikirler her yerde bir arena her yerde bir kaos her yerde bir düzen, anlamlara anlam kazandırma safsatası, ve her şeyden önemlisi hiç bir şeyin önemi olmayışı.

Kimin neyi bildiği önemsizliğini kazandığı bir arenada bir kaç düşünce. Kime faydası olur diye düşünüyorum seyrettiğim bu ihtiyarların her birinin kendine has sözleri akıllarda sadece bir anı olarak kalıcak belki hatırlanmamak üzere,

Genç çocuk ayağa kalktığında ise oda yaşlı bir simayla aynaya bakıcağının farkına varacak yada aynaya ne zamandır bakmadığı için yaşlı olduğunun bile farkında değil. Dibe vurmanın teorisinde sıkışıp kalmış ruhlar gibi. Bir heyelanın üstündeki toprak parçası her bir günün her anın bir adım atmanın hayallerinin anatomisi belkide.

Başkalaşmış düşlerin sahipleri olmaya çalışıyorum başka bir zamanın uyarlamasıyım geçmişin tüketilmişliğin herkezden nefret etmenin bozuk bir saatin bozuk yayıyım zamanın hatırasın da sallanan sarkacım. Kimse nerede ve ne zaman kiminle kim olduğunu bilmeyen herkesle kimliğin yazılarındaki seri numaranın adresin tarihlerin cilt noların ve hepsinden beteri bir kıyafetin içinde olmanın farkındalığı var üzerimde.

Ve saati soruyorum....